Ahmet Hakan, o geceyi anlattı... İşte bir saldırının anatomisi

'Yazılanları 'başıma neler geldi neler' diyen bir mağdur sayıklamaları olarak değil de, saldırılar karşısında yılmayıp ondan bile eğlence çıkarmaya çalışan bir gazetecinin notları olarak okuyun lütfen... Bu olayın ardından, bir daha, herhangi biri, herhangi bir zaman, bana 'ısıracak köpek havlamaz' derse... Gerçekten bozuşuruz.'

  • 2440

Kopmuş bacakların, kolların arasında benim başıma gelenin tabii ki zerre kadar ehemmiyeti yok. Onlarca büyük acı içinde benimki leblebi çekirdek bile sayılmaz. O yüzden yazmayacaktım başıma gelenleri. Fakat Hürriyet Pazar ekibi, öyle çok ısrar etti ki... En sonunda yazdıklarımı vererek kurtuldum kendilerinden... Yazılanları “başıma neler geldi neler” diyen bir mağdur sayıklamaları olarak değil de, saldırılar karşısında yılmayıp ondan bile eğlence çıkarmaya çalışan bir gazetecinin notları olarak okuyun lütfen...

 

Ahmet HAKAN

 

EVİMİN TAM ÖNÜNDE... KENDİMİ EN GÜVENDE HİSSETTİĞİM ANDA...

Üç buçuk saatlik programdan çıkmışım.

Nasıl yorgunum.

Üzerimden iki TIR geçmiş gibi.

Atladım arabanın arkasına.

Önde şoför ve gazetenin tahsis ettiği özel güvenlikten bir koruma.

Eve ulaşmayı iple çekiyorum.

Tam evin önüne geldik.

Kapıyı açtım.

Huzur ve güven içinde, yüzümde eve ulaşmanın keyfiyle oluşmuş inceden bir gülümsemeyle arabadan indim.

Bizim arabanın hemen arkasında, dümenden kaza yapmış gibi yapan bir araç ve içinden fırlayan dört adet zebella gibi adam...

Zebellalardan biri bizim korumayı etkisiz hale getirdi, diğer üçü neye uğradığımı bilemeden üzerime çullandı.

Hepsi üç saniye içinde olup bitmişti.

BU HABERLER DE İLGİNİZİ ÇEKECEK

 

Ahmet Hakan'ı dövmek / Bir genç siyasette nasıl yükselir?

 

Ahmet Hakan'ı dövmek ya da 'davası' olan gençlik


Tam o anda içimden sadece şu cümle geçiyordu:

“Bunlar benim façayı bozacaklar, eyvah!”

Vurdular. Vurdular.

Yere yığıldım.

Vurmaya devam ettiler.

Yerlerde süründüm, gözümdeki gözlük fırladı, burnumdan kanlar akmaya başladı.

Baktım: Beyaz gömleğim kan içinde.

Sonra gözüm bizim Terzi Namık’a yeni yaptırdığım takım elbisenin pantolonundaki yırtığa takıldı.

İçimden “Namık bunu onarabilir mi acaba” diye geçirdim. Yemin ederim geçirdim.

Sonra can havliyle ve biraz da Don Corleone’nin vurulma sahnesinde olduğu gibi çok artistik ve çok havalı bir şekilde kendimi karşı kaldırıma attım.

40 biner liraya tutulduklarını sonradan öğrendiğim zebellalar peşimden geldiler.

Beni yakalayıp park etmiş araçların üzerine fırlattılar. Çarpmanın etkisiyle kaburga kemiklerimin kırıldığını hissettim.


Tam bu sırada karşı sıradaki apartmanların birinde nur yüzlü bir kapıcı belirdi.

“Bir ilahi yardım geldi” hissiyle kapıcıya doğru yöneldim.

Ya da şöyle söyleyeyim: Gayet ulvi bir kaçış gerçekleştirdim.

“Aç kapıyı” dedim kapıcıya.

Açtı.

Sonra da hemen kapattı.

Zebellalar dışarıda, ben apartmanın içindeydim.

Bağrış çağrış bir süre daha devam etti.

Sokak ayağa kalktı.

Zebellalar kaçtı.

Ben de apartmandan çıktım.

Polisler, hastaneler, telefonlar, aciller, ifadeler falan...

Ameliyatlar, pansumanlar, ilaçlar falan...

Gaflette yakalamışlardı beni ve hiç beklemediğim anda arkadan saldırmışlardı.

O gün bugündür, güneşin sofrasında, dostların arasında olsam dahi, hep arkamı kolluyorum.

Bakalım ne zamana kadar sürecek bu marazi hal.

DEV TEŞEKKÜR

- Olayı lanetleyen, her türlü siyasi görüşe mensup çok değerli tüm okurlarıma...

- Bana her türlü desteği veren, başta Aydın Doğan olmak üzere tüm Doğan Ailesi’ne... Hürriyet Yönetim Kurulu Başkanı Vuslat Doğan Sabancı’ya... Arzuhan Doğan Yalçındağ’a... Hanzade Doğan Boyner’e... Begümhan Doğan Faralyalı’ya...

- Hemen hastaneye koşan ve yanımda durmayı bir an bile ihmal etmeyen Hürriyet’in Genel Yayın Yönetmeni Sedat Ergin’e...

- Sonuna kadar yanımda olan Hürriyet’in CEO’su Ahmet Özer’den Hürriyet’in çaycılarına kadar her kademeden çalışanlarına...

- Aileme... Dostlarıma... Mahallemin esnafına... Silivri halkına... Yozgat halkına... Sorgun Külhöyük Köyü Muhtarı’na ve köylülerime...

 

 

- En büyük dayanışmayı gösteren, yürüyüş yapan, konuyu gündemde tutan tüm gazetecilik meslek örgütlerine...

- Medyanın her renginden, her çizgisinden, her türünden destek veren meslektaşlarıma...

- İstanbul Valisi’ne, İstanbul Emniyet Müdürü’ne ve olayın aydınlatılması için canla başla çalışan İstanbul polisine...

- İş dünyasından destek verenlere, sanat dünyasından arayıp soranlara... Üniversite hocalarına...

- Başta Barolar Birliği olmak üzere tüm barolara ve hukukçulara...

- Bakanlara... Milletvekillerine... Başbakanlık danışmanlarına...

- AK Parti’den MHP’ye, HDP’den CHP’ye... Geçmiş olsun mesajı ulaştıran siyasilere... Evime kadar gelme inceliği gösteren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu ile HDP Eşbaşkanı Selahattin Demirtaş’a...

- Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez’e...

- Büyükelçilere... Özellikle Almanya, Fransa, Hollanda, Belçika İstanbul Başkonsoloslarına...

- Ve Balıkesir İmam-Hatip’ten okul arkadaşım, başıma ne zaman bir iş gelse beni arayıp sormayı ihmal etmeyen Cumhurbaşkanı Basın Başdanışmanı Lütfullah Göktaş’a...

ÇOK AMA ÇOK TEŞEKKÜR EDİYORUM.

DESTEĞİ KİMİN ADINA KABUL ETTİM?

Bana gelen desteğin tümünü...

- İşlerinden güçlerinden edilen tüm medya çalışanları adına...

- Silvan’da kafasına silah dayanan Dicle Haber Ajansı muhabiri Serhat Yüce adına...

- Tutuklanan, gözaltına alınan, tehdit edilen, hedef gösterilen gazeteciler adına...

- Baskılar altında çalışmak zorunda kalan, bütün bu olumsuz koşullar altında işini yapmaya çalışan meslektaşlarım adına...

- Polisler tarafından dövülen GÜN TV muhabiri Murat Demir adına...

ALDIM, KABUL ETTİM.

 

 

AYNEN DEVAM

Saldırıdan önce nasılsam...

Saldırıdan sonra da öyle devam ediyorum.

- Ne daha fazla muhalefet, ne daha eksik eleştiri...

- Ne en küçük bir ürkeklik, ne abartılı bir diklenme...

- Ne itten, çakaldan pısma, ne ite, çakala karşı tedbiri elden bırakma...

- Ne militanlaşma, ne milim geri atış...

 

 

KEŞKE ONU DA BIRAKSALARDI

Emri ve parayı yukarıdan birilerinden alan yedi kişilik çeteden sadece bir kişi hakkında tutuklama kararı verildi.

Kararı öğrendiğim anda...

“Keşke onu da serbest bıraksalardı” dedim.

“Neden böyle diyorsun” diyenlere de...

Yaşar Kemal’den öğrendiğim şu cümleyle yanıt verdim:

“Zulmün artsın... Zulmün artsın ki... Çabuk zeval bulasın.”

 

 

 

MEVZUYA DAİR BİR ŞİİR

BENİ BİR KERE DÖVDÜLER

beni bir kere dövdüler çok gözlüklüydüm 
daha bere giyiyordum bıyıklarım da duruyor
büyükdere’de dövdüler emirgân ve birileri 
geceleyin dövdüler dişlerimi tükürdüm.

emirgân’la aramız çok eskiden beri yok 
niye ölmedin diye bana bozuluyor
ötekiler şurda burda azar azar gördüğüm
çakıdan bozma itler sustalı birileri
fakat çok fena dövdüler size ne söylüyorum
bir vakit omzum tutmadı dişlerimi tükürdüm.

boşyerlerime vurdular yumrukları duruyor
gecenin bir saatinde gizlice kustum
bir böcek yürüyordu boynumdan içeri
burnum mu kanıyordu ağlıyor muydum
büyükdere’de dövdüler emirgân ve birileri 
ayıran eden çıkmadı susadım su veren yok
kavgalı olmasaydık belki seni düşünürdüm
çocuk sıcaklığına sığınıp uyumayı
omzum bir vakit tutmadı dişlerimi tükürdüm.
(...)
ATTİLÂ İLHAN

ANNEMİN BEYANATI

Her şey, yandaki bu meşhur Umut Sarıkaya karikatüründeki gibi oldu.

Che’nin başörtülü annesinin öğüdü gibi öğüt vermesiyle meşhur annem, olayın hemen ardından ilk söz olarak şunu söyledi: “Ben sana demedim mi oğlum... Herkes kendini kurtarır, olan sana olur diye”.

Sonra da 12 Eylül öncesi siyasi olaylara karışan gençlerin ebeveynine benzer lakırdılar etti: “Allah kurtardı seni... Artık bırak, fazla karışma bu işlere... Memleketi sen mi kurtaracaksın oğlum?”.

15 GÜN BOYUNCA İŞİTTİĞİM CÜMLELER

- Hazır ameliyat olmuşken burnunu şöyle bir düzelttirseydin.
- Kaburga kırığı çok ağrır... Aynısı kaynıma olmuştu.
- Paça çorbası iç, iyi gelir.
- Vuramadın mı sen de şöyle bir-iki tane?
- Adamları gördüm abi, onlara karşı bir şey yapılamazdı.
- Haber verseydin, Haydar’ı kapıp anında yardıma gelirdik.
- Kimden şüpheleniyorsun?

KÖPEKLİ İKİ DEĞİNME

KAMALAK: Bizim mevzuyla ilgili en çarpıcı açıklamayı yapmak Saadet Partisi Genel Başkanı Mustafa Kamalak’a nasip oldu. Dedi ki Kamalak: “Herkes köpeğine sahip çıksın.” 
BİR DAHA: Bu olayın ardından, bir daha, herhangi biri, herhangi bir zaman, bana “ısıracak köpek havlamaz” derse... Gerçekten bozuşuruz.

 

 

 

Ahmet Hakan, o geceyi anlattı...  İşte bir saldırının anatomisi
Ahmet Hakan, o geceyi anlattı...  İşte bir saldırının anatomisi

Bakmadan Geçme