12 Eylül, 1991 seçimleri, 28 Şubat ile MHP ve BBP'ye dair şok açıklamalar

Merhum BBP lideri Muhsin Yazıcıoğlu'nun yol arkadaşı Ökkeş Şendiller'den flaş açıklamalar... Yıl 1991 MHP lideri Türkeş, seçim meydanlarında 'Evlatlarınızın katiline oy vermeyin' diyerek HADEP'i hedef gösterir. Türkeş, o PKK'cı HADEP'liler, SHP sayesinde DYP'li koalisyonun parçası olunca sus-pus olur ve bu hükümeti destekler. Türkeş, buna karşı çıkan Yazıcıoğlu ve arkadaşlarını MHP'den atmak için düğmeye basar. 'HADEP'li yapıya bu destek niye?' diye sorulunca 'devletin ali menfaatleri için' der

  • 17716

 

12 Eylül darbesinin en büyük muhatabı ülkücü kadrolar mı oldu?

Darbeye muhatap olmalarına en büyük gerekçe olan sloganlar nelerdi?

Türkeş, hangi parti için “Evlatlarınızın katiline oy vermeyin” dedi, seçim sonrasında ne yaptı?

Yazıcıoğlu ve arkadaşları eğer kendileri ayrılmasalar MHP'den ihraç mı edileceklerdi?

Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları DYP-SHP koalisyonuna, PKK'nın siyasi uzantısı HADEP'e nasıl tavır koydu?

Niçin RP ile görüşmeler devam ederken Anavatan Partisi ile seçim işbirliğine gidildi?

BBP kilit parti olmuşken Refahyol Hükümeti'ni desteklemek hata mıydı?

BBP’i, Refahyol Hükümetine katılsaydı hangi bakanlıkları isteyecekti?

 

Haber Platosu'nun usta röportajcısı Mustafa Toygar sordu, Büyük Birlik Partisi (BBP) kurucularından eski milletvekili Ökkeş Şendiller cevaplandırdı. 

BBP'nin kurucu genel başkanı merhum Muhsin Yazıcıoğlu'nun "dava arkadaşı" Şendiller'le yapılan röportajın ikinci bölümü...

 

 

(HABER PLATOSU ÖZEL)   (MUSTAFA TOYGAR)

[email protected]

 

ÖKKEŞ ŞENDİLLER RÖPORTAJI / İKİNCİ BÖLÜM

 

 

 

Mustafa Toygar:      Muhsin Başkan ile ilk ne zaman, nasıl tanıştınız?

Ökkeş Şendiller:       Biz taşrada olduğumuz için çok fazla doğrudan irtibatımız olmadı ama 1979 yılında Adana Askeri Cezaevinde yatarken, Muhsin Başkan beni ziyarete geldi, ilk defa yüz yüze orada görüştük. Çünkü Muhsin Başkan hakikaten çok vefalı bir insandı. Dolayısıyla, herkese ulaşmaya çalışıyordu. Adana'ya da geldi -miting için gelmişti- cezaevinde ziyaret etti. Müdürün odasında oturduk, görüştük. Yüz yüze görüşme orada oldu. Ondan sonra işte darbe oldu, biz cezaevinden çıktık, onlar içeri girdi. Neticede cezaevinden çıktıktan sonra kendisi de ben de Ankara'ya geldik. 1980 sonrası, burada ilişkilerimiz artarak devam etti. Yani ilk cezaevinden çıkıştan itibaren, Başkan cezaevindeyken kendisiyle görüştük, mahkeme süreciyle olsun diğer hususlarda da yakından ilgilendik, takip ettik.

 

DEDESİNİN SECCADESİNDE KIBLEYE DÖNMÜŞ ANADOLU’NUN ORTA HALLİ İNSANLARININ ÇOCUKLARI

 

Mustafa Toygar: Muhsin Yazıcıoğlu’na karşı nasıl bir muhabbetiniz vardı?

Ökkeş Şendiller: Tabii biz Muhsin Yazıcıoğlu'nu farklı seviyorduk doğrusu.  O zaman ki ülkücüler açısından söylüyorum; bizim kafamızda, düşüncemizde oluşan Türk-İslam ülküsünü, Nizam-ı Alem davasını ve Ülkücü Hareket’i biz onun şahsında daha çok sevdik. Dolayısıyla Muhsin Yazıcıoğlu hakikaten farklı bir insandı. Biz mesela cezaevindeyken; Genç Arkadaş, Hasret gibi dergileri çıkarttılar. İşin doğrusuna bakarsanız, o dergilerde aradığımızı bulduk. Yani biz kendimizi orada bulduk. Anadolu'da Ülkücü Hareket’in altyapısına bakarsanız;  genelde dedesinin seccadesinde, onunla kıbleye dönmüş, namazı onunla beraber kılmış Anadolu'nun gariban, orta halli insanlarının çocuklarını bulursunuz.

 

RÖPORTAJIN BİRİNCİ BÖLÜMÜ İÇİN TIKLAYINIZ

 

SİSTEMİN İSTEDİĞİ ÜLKÜCÜLÜK, MİLLİYETÇİLİK BİZİM DÜŞÜNDÜĞÜMÜZDEN FARKLIYDI

Mustafa Toygar: 12 Eylül darbesinde en çok çileyi çeken, adeta darbenin muhatabı, başta lider kadrosu olmak üzere ülkücülerdi buna katılır mısınız, neden?

Ökkeş Şendiller: Gayet tabii, neticede darbelere muhatap olmamızın sebebi de o zamanki o küçük ama yürekli ve samimi, o destansı mücadelemizin kahramanlarının dik duruşu bir yerleri rahatsız etti ve darbelerin muhatabı olduk. Aslına bakarsanız, bizi 12 Eylül darbesinde muhatap almalarının, ezmelerinin sebebi; üç beş tane slogandı:

 “Tanrı Dağı kadar Türk; Hira Dağı kadar Müslümanız”,

 “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin her şey Türk milleti için, Türklük için”,

“Kanımız aksa da zafer İslam'ın”

Bu sloganlar gibi üç beş tane; milli ve İslami sloganımızdı. Çünkü sistemin istediği ülkücülük, milliyetçilik bizim düşündüğümüzden çok farklıydı. Sistem zaten ablukaya almıştı. O yönüyle Muhsin Yazıcıoğlu'nu tanıdık sevdik. Onu bir kardeşten öte bildik hep beraber.

 

Bizi 12 Eylül darbesinde muhatap almalarının, ezmelerinin sebebi; üç beş tane slogandı: “Tanrı Dağı kadar Türk; Hira Dağı kadar Müslümanız”, “Ne Amerika, ne Rusya, ne Çin her şey Türk milleti için, Türklük için”,“Kanımız aksa da zafer İslam'ın”...  Bu sloganlar gibi üç beş tane; milli ve İslami sloganımızdı. Çünkü sistemin istediği ülkücülük, milliyetçilik bizim düşündüğümüzden çok farklıydı. Sistem zaten ablukaya almıştı

 

MHP’DEN AYRILMADIK, KOVULDUK

Bildiğin gibi 1987'den sonra da parti – Milliyetçi Çalışma Partisi (MÇP) - içerisinde biz Maraş İl Başkanı olduk, Muhsin Yazıcıoğlu da başkanlık divanına girdi genel sekreter yardımcısı oldu. Girdiği andan itibaren de parti içerisinde problem olmaya başladı hep. 1991 seçimlerinde o Sivas'tan milletvekili adayı oldu, biz Maraş'tan birkaç arkadaşımızla aday olduk. O zaman, tek sloganımız vardı; “Ülkücüler Meclise", evet sadece bu sloganla Meclise girildi. O zaman henüz cezaevlerinde pek çok arkadaşlarımız vardı. Onların aileleri vardı. Muhsin Başkan cezaevinde çıktıktan sonra da biliyorsunuz Selçuklu Vakfı ile ailelere ulaşmaya çalıştı, o şehitlerin çocuklarına ulaşmaya çalıştı. O hep kendisini onlar için adadı. 1991 seçimlerinde Sivas'taki sloganını biliyorum "O bizi temsil edecek" diye çıkıldı. Sivas'ta çok güzel sonuçlar alındı. Daha sonra malumlarınız olduğu üzere Milliyetçi Çalışma Partisi'nde sıkıntılar başladı. Bu sıkıntılara daha fazla girmeye gerek yoktur. Bugün de baktığınız zaman “Ayrıldınız gittiniz” gibi söylemlerle karşılaşıyoruz ama biz ayrılmadık aslında. Biz MHP'den kovulduk işin doğrusu.

 

Ökkeş Şendiller ve Muhsin Yazıcıoğlu...

MHP'den beraber ayrıldılar, BBP'yi birlikte kurdular,

uzun yıllar hiç ayrılmadılarOlay röportaj! Muhsin Yazıcıoğlu ölüme nasıl gitti? MİT'çinin şok telefonu

B


 

BEKAA VADİSİ’NDEN ALINAN TALİMATLA PKK’LILARLA ORTAK SEÇİME GİREN SHP

  Mustafa Toygar: 1991’de Meclise girdikten sonra, “PKK’lı bir hükümete destek vermeyiz” dediniz ve partiden ayrıldınız. Ancak bu durum, bardağı taşıran son damlaydı sanırım çünkü başka şeyler de olmuştu değil mi?

  Ökkeş Şendiller: Elbette başka sebepler vardı, yani o buzdağını görünen tarafıydı. Bizim bugün sizinle bu sohbeti yaparken bile, konuşmayacağımız şeyler oldu. Çünkü bunu bugün konuşmayı mantıklı ve doğru bulmuyorum. Ama işin aslı, ipin kopmasına da sebep olan şuydu; Rahmetli Türkeş, 1990 yılından itibaren meydanlarda; “Bekaa Vadisi’nden alınan talimatla PKK'lılarla ortak seçime giren SHP'ye verilen oylar, çocuklarınızın katillerine verilen oy olur. Bunları seçerseniz, çocuklarınızın katilini seçmiş olursunuz” diyerek seçime girdi. Mesela Kahramanmaraş'ta solun ilk defa milletvekili çıkaramadığı o seçimler oldu. 6 milletvekilini ittifak (Refah Partisi-Milliyetçi Hareket Partisi-Islahatçı Demokrasi Partisi) çıkarttı. 1 tanesini DYP çıkarttı. Buradan şunu demek istiyorum, tabii onların çok ciddi tesiri oldu. Şimdi siz böyle Meclise geliyorsunuz ama SHP ile DYP anlaştı; PKK'lıların da içinde bulunduğu hükümet oluyorlardı.

 

MHP BENİ NİYE İHRAÇ EDECEKTİ, ‘PKK’LI HÜKÜMETE OY VERMEDİM’ DİYE

 

Mustafa Toygar: Peki; DYP-SHP Hükümetini destekleme kararını nasıl aldınız?

Ökkeş Şendiller: Ne karar alması… Siz bir anda hiç kimseyle konuşmadan sormadan diyorsunuz ki, “Bu hükümete oy vereceğiz.” Sebep ne? "Efendim devletin ali menfaatleri". Devletin ali menfaatleri nerede? “Evlatlarınızın katili” dediniz bunlara. Benim memleketim ilk defa sola oy vermedi. Hiç milletvekili çıkaramadılar o zaman. Tabii o zaman parti içerisinde başka türlü sıkıntılar da oldu. Mesela ülkücüler olarak, başörtü meselesinde ve ordudan ihraç edilen subay - astsubaylarla ilgili problemler yaşandı. Bu konu işin tuzu biberi oldu elbette. Biz o zaman rahmetli Türkeş'ten çıkıp gerekçelerini izah etmelerini rica ettik. Yani vatandaşa, teşkilatlarımıza siz söyleyin dedik. “Hayır, meydanda söylenen meydanda kalır” dedi. Meydanda biz söylesek tamam da, siz söylediniz. Ben o hükümete güvenoyu vermiş olsam Maraş'a gidemezdim mesela. Muhsin Yazıcıoğlu Sivas'a gidemezdi. Tepkiler o kadar büyüktü. Sonradan da zaten bizi teker teker ihraç edeceklerdi. Mesela benim ihracım kaç defa gündeme geldi. Neticede iş oraya kadar gitti. Çok da memnun oldular bizim ayrılışımızdan. Biz ayrılmadık aslında. Şimdi bazı arkadaşlar diyor ki "Efendim siz ayrılmasaydınız bunların eline kalmazdı parti." Yani bizi zaten orada durdurmayacaklardı. İhraç edecekti zaten."Efendim, ihraç etseydi". O kadar da değil, beni niye ihraç edecekti? PKK'lı hükümete oy vermedim diye. Kendileri de o zaman zor durumda kalırdı. Orada Muhsin Yazıcıoğlu çok güzel tavır gösterdi. Hatta bu tür olaylarda Muhsin Yazıcıoğlu'na “Başkanım siz çok fazla girmeyin meseleye” diyerek biz hedef olduk. Mesela Başbuğ'un birçok yerde konuşması var; “O Ökkeş ile Muhsin” diye... Niye? Biz o zaman kendisinin de vatandaşa vermiş olduğu sözlerin arkasında durması için, doğru bildiğimiz şeyi yapmak için,  ülkücü hareketin cezaevinden çıkmış bir sürü mağduru var. Biz burada bunu yapalım dedik. Biz doğru yapılan şeye hükümet kim olursa olsun destek olalım, yanlış olana da karşı çıkalım.

12 Eylül, 1991 seçimleri, 28 Şubat ile MHP ve BBP'ye dair şok açıklamalar

Mustafa Toygar: Bir de Çekiç Güç meselesi vardı?

Ökkeş Şendiller:  Çekiç Güç meselesinde rahmetlinin meydanlarda sözü vardı. “Bu Çekiç Güç PKK’nın ve bölücülüğün sebebi, buna oy veren, buna destek olanlar vatan haini" diyordu.  Ama Mecliste ya oy verdiler ya da sıkıştıkları zaman Meclisi terk ettiler, bu da onların işine yaradı. Burada bizim tartıştığımız konu bu değil. O zamanki şeyi tarihe havale ettik, Allah'a havale ettik orada duruyor o. Daha sonra bildiğiniz gibi Büyük Birlik Partisi kuruldu. Büyük Birlik Partisi'nde de sizinle de beraber çalıştık.

  Mustafa Toygar: BBP nasıl kuruldu?

 Ökkeş Şendiller: Büyük Birlik Partisi'nin kuruluşunda da gerçekten çok güzel şeyler oldu. Mesela sivil toplum Büyük Birlik Partisi'yle Türkiye'nin gündemine geldi. Muhsin Yazıcıoğlu ve ekibinin çıkışlarında "Çokluk içinde birlik" gibi bir ifade var ki bugün de en çok ihtiyacımız olan şey. “Hepimiz bir kilimin desenleriyiz” gibi anlayışıyla çıktık yola. İnsanı merkeze alan, kucaklaşmayı sağlayan, birlik beraberliği sağlayan çok güzel şeyler vardı, umut da yeşermişti. Fakat çok zor bir hadise bu, engeller de büyüktü. Bizim de çok güzel hayallerimiz, çok güzel programlarımız, çok güzel çalışmalarımız vardı. Çok güzel çalışmalarımız da oldu. Yurtiçinde, yurtdışında harika işler yapıldı. Ama toplumun yapısını hepimiz biliyoruz. Kısa yoldan, duran otobüsü hep beraber yürütelim değil de yürüyen otobüse hepimiz binelim anlayışı var. Biz bunu da yadırgamıyoruz. Dolayısıyla Muhsin Yazıcıoğlu en sonunda hepimizin bildiği gibi 25 Mart... Şehadeti malum…

  Mustafa Toygar: Anavatan Partisiyle seçim işbirliği yaptınız, nasıl oldu?

  Ökkeş Şendiller: 1995'teki Anavatan Partisiyle yapılan ittifakta 6-7 milletvekili çıktı. O zaman biz de İzmir'den 4. sıradan bir adaylığımız oldu. Aslında ben Maraş adayıyım ama orada da bir yanlışlık oldu. Baştan beri doğru bildiğim şeyi savunarak geldim hep. O zaman da ilk önce Anavatan Partisiyle yapılan ittifakta, 23 milletvekilliğini çıkartabilecek şekilde anlaşma yapılmıştı. Fakat sonradan bölge barajlarını Anayasa Mahkemesi iptal etti. Bölge barajları iptal edilince bu sayı 7’ye düştü.

Ben o zaman da bir teklifte bulundum. Dedim ki gelin genel başkanımız dışında eski milletvekillerimiz aday olmasın, biz teşkilatı omuzlayalım arkadaşlarımızı seçelim diye özellikle istedim. Kendisiyle de konuşarak bu teklifte bulundum. Ama arkadaşlarımız ona razı olmadılar. Sonra ben aday olmayacağımı da açıklayınca Esat Bütün'ü kendisi aday yaptı. Ben onun olmamasını da söyledim ama ne olduysa o aday oldu. Sonra da kendisi sıkıştı, "Niye Ökkeş Bey yok" diye Türkiye'nin her yerinden tepki gelince bana rica etti, İzmir adaylığını. Kazanacak bir yer değildi ben bile bile gittim İzmir'e. Dedim ki başkanım “İzmir bizim için aday olunacak yer değil.” Yarın gidersin İzmir'e "Vay! Maraş Katliamı" diye başlarlar, biz seçim meçim de uğraşamayız. Öyle de oldu nihayetinde. Tansu Çiller dahi hepsi muhatap aldı bizi. Olmadık laf ettiler. Dolayısıyla Anavatan Partisi'yle 7 milletvekili geldi. Geldiği zaman da Cenab-ı Allah'ın da hikmetiyle Büyük Birlik Partisi kilit parti oldu.

 

"ŞERİATÇI ÜLKÜCÜLER" DEDİLER

Mustafa Toygar: Kilit parti oldunuz ama iktidar olamadınız, delikanlılık yapıp Refahyol hükümetini desteklediniz, nasıl oldu?

Ökkeş Şendiller: Kilit parti olduğunda işin doğrusu ben o gün de o işin o şekilde desteklenmesine karşıydım bugün de karşıyım. Biz doğru yapmadık. Büyük Birlik Partisi, işin siyasetini doğrusuna bakarsan orada bitirdi. Niçin? Tansu Çiller o dönemler Sabah Gazetesi vb. büyük gazetelerle Büyük Birlik Partisine çok saldırdı. “Şeriatçı ülkücüler” dedi... Biliyorsunuz, Mümtaz'er Türköne gibi adamlar hem Büyük Birlik Partisi'nin programını yazdılar hem de Tansu Çiller'e danışmanlık yaptılar. Tansu Çiller'e de, nihayetinde ne bizim katilliğimiz bıraktırdılar ne katliamcılığımızı bıraktırdılar. Böyle çirkin bir siyaset yaptılar. Aynı şeyi Refah Partisi de yaptı. O da "Anavatan Partisiyle niye beraber oldunuz?" Hâlbuki son ana kadar Refah Partisiyle, Büyük Birlik Partisinin ittifakı konuşuluyordu. En sonunda bugün çok önemli görevlerde bulunan o zaman Refah Partisi'nden bir zat bize son anda; "Bunlar size iyi bakmıyorlar, sizin özellikle Türkeş'in bilgisi dâhilinde kurulduğunuz söylüyorlar ve sizinle ittifaka yanaşmıyorlar" dedikten sonra Anavatan Partisi'yle o ittifak oluştu.

Mustafa Toygar: Size gelen kişi AKP’de mi çok önemli görevlerde bulundu?

  Ökkeş Şendiller: AK Parti'de çok önemli görevlerde bulundu. Onlar da o gözle baktılar bize. Fakat seçim sonuçları Allah'ın takdiri Büyük Birlik Partisi'ni kilit parti yaptı. Ben o zaman rahmetli başkana da dedim ki; hatta basın toplantısı yaptık. Bizim Recep Kırış Bey basın toplantısı yapıyordu bana geldi bir basın toplantısı metni getirdi bana “Buna bir bak” dedi. Baktım oraya da bir cümle yazdım; “Biz Büyük Birlik Partisi olarak programında, protokolünde ve kabinesinde olmadığımız hiç bir hükümete destek vermeyiz” diye. Onu da açıkladı o zaman. Biz böyle baktık işin doğrusu. Mesela ben özellikle onu istedim dedim ki; “Bize 'katil' diyen bunlar, özellikle bir tarafından kurduruldu diyen öbürleri, madem ki böyle o zaman koalisyon hükümeti kurarlar, 2-3-4 neyse bakanlıkla temsil ediliriz, ancak o zaman destekleriz”. Yoksa ben niye destekleyeceğim, Refahyol hükümetinin bana ne faydası var ki? Şimdi bizim bazı arkadaşlar hala " efendim biz delikanlılık gösterdik" diyorlar. Efendim senin delikanlılık göstermen yetmez. Siyaset yapıyorsun, 3-4 bakanlıkla biz temsil edilseydik, 28 Şubat'ta Muhsin Yazıcıoğlu'nun o toplantıda o genelgeye (28 Şubat Bildirisi)kadroyla beraber şiddetle karşı çıkacağını biliyordum. İşte o zaman Refah Partisi de, Doğru Yol Partisi de dersini alırdı. Şimdi biz destek olduk o hükümete, ben baştan beri karşı çıktım. En az üç bakanlık dedim. Rahmetliye de defalarca siz 3-5 gün gidin Antalya'ya güvendiğiniz arkadaşları da görevlendirin. Bu görüşmeleri biz yapalım. Siz karışmayın bu işe dedim. Ama olmadı. Nihayetinde oturduk, bir toplantı yaptık. O toplantıda, o zaman divanda olan arkadaşlar da dâhil olmak üzere oylama yaptılar. O oylamada ben ve bir kaç kişi, o hükümete desteğin, o şekilde verilmesine karşı çıktık. Efendim demokrasi var, kabul edenler etmeyenler kabul edildi. Bugün bir vakıfta olan şurada olan, burada olan arkadaşların şeyiyle, birileri devreye girdi herhâlde, o hükümete destek verildi. Ama Büyük Birlik Partisinin ipi de o destekle çekildi. Niye? Toplum sizden hizmet bekliyor. O gün biz 3-4 bakanlıkla temsil edilmiş olsaydık. Talep ettiğimiz veya düşündüğümüz bakanlıklar da; Dış Türklerden sorumlu devlet bakanlığı, Başbakan Yardımcısı Devlet bakanı milli güvenlik kuruluna girecek bir bakanlık. Bir de yatırımcı bakanlık dedik en azından. O zaman Büyük Birlik Partisi böyle bir hükümette görev almış olsa idi, ülkücülere sahip çıkardı. DYP'nin de RP'nin de kadrosu yoktu. Biz o zaman arkadaşlarımıza sahip çıkardık. 28 Şubatta da o meşhur gecede ben eminim Muhsin Yazıcıoğlu tavrını koyardı. “Sizin bu yasaklayın dediğiniz 18 maddeyi biz millete vaat ederek geldik, ben böyle bir kararnameyi imzalamıyorum” deseydi İmzalayamazlardı. Dolayısıyla o zaman olmadı, o hükümet desteklendi. O hükümet desteklendikten sonra da zaten, Refah Partisi o zaman maalesef şöyle de bir şey yaptı. Partiye gidenleri BBP kilit parti milleti bizim üzerimize gönderdi. Biz o işte boğulduk.

Ökkeş Şendiller'den bomba açıklamalar

 

Mustafa Toygar: Yani bu sizce BBP'nin, Refahyol Hükümetini desteklemesi büyük hata mı?

Ökkeş Şendiller: Tabii, siyaset yapıyorsanız, devleti yönetme sanatıysa siyaset, içinde olacaksınız. Allah seni 7 milletvekilli ama kilit parti yapmış. Mesela o iktidar olan partilerin birinin eline böyle bir fırsat geçseydi 7 milletvekili varsa 14 tane bakanlık isterdi. Ben biliyorum onları. Ama halkı da bizim üzerimize saldılar, biz orada çok ciddi manada haksızlığa uğradık. Ama siyaset yanlışı affetmiyor, yani bizim siyasetteki başarısızlığımızın en büyük sebebi Refah -Yol hükümetine destek vermemiz. Bizim arkadaşlarımız konuşuyor. "Biz şöyle delikanlılık yaptık, dik durduk." Ne alakası var yani? Sen hükümet olarak dik duracaksın. Devleti yöneterek dik duracaksın. Bana göre büyük yanlıştı. Benim bir sorumluluğum olmadı elimden geleni yaptım ama mesela bugün olsa daha farklı davranırdım. O zaman biraz daha tabi gençlik filan vardı. Niye farklı davranırdım? Çünkü eğer Erbakan başbakan olacaksa Tansu Çiller başbakan yardımcısı olacaksa, Muhsin Yazıcıoğlu da başbakan yardımcısı olarak orada oturmalıydı, hakkıydı. Belki de Türkiye o 28 Şubat sıkıntılarını da yaşamazdı öyle. En azından az yaşardı. 

  Mustafa Toygar: Muhsin Başkan sağ iken bu hükümet vardı, o zaman bu hükümeti eleştirmiyor muydu?

 Ökkeş Şendiller: Elbette, Muhsin Yazıcıoğlu iktidarda kim olursa olsun, iktidar kimin elinde bulunursa bulunsun doğru olan şeye destek olurdu yanlış olanı da koç gibi söylerdi. Şimdi bazı adamlar çıkıyor efendim Muhsin Yazıcıoğlu rahmetli yaşasaydı... Ya kardeşim sen gaipten mi biliyorsun. Lan sen kimsin? Bir kısım adamlar, işte Muhsin Yazıcıoğlu'nun yakın arkadaşları, bütün sırlarına vakıf olanlar!!. Ya böyle ne kadar adam varmış da biz bilmezmişiz demek ki! Bunun için böyle alçaklığı yapan, Muhsin Yazıcıoğlu'nun ismini kullanarak kendine rant makam sahibi olmaya çalışanların hepsini teker teker biz de biliyoruz, bu millet de biliyor, Allah da biliyor. Ama hükümetin bütün hedefi Muhsin Yazıcıoğlu davasını bir an önce kapatmak. Bunun için her türlü gayreti gösteriyorlar. Bunu gösterdiklerini biz biliyoruz. Bu bakımdan o insan, insanlık için hak için, adalet için gözünü kırpmadan 28 Şubat'ta tanklar Sincan'da yürüdüğünde bugünkü üst perdeden atan kahraman kesilen yamukların hepsini biliyoruz biz. Kim yaptı o zaman ilk çıkışı?

 
28 Şubat'ın olduğu gün ilk gün kimse bir şey konuşamadı. Sabah saat 08.30'da toplandık BBP yönetimi olarak.Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, “Namlusunu millete çevirmiş tanklara selam durmayacağım” dedi. O lafı o zaman söyledi. Şimdi bugün bakıyorum televizyonlardaki o alçaklara, o şerefsizlere belgesel hazırlıyorlar. Samanlık kahramanlarını, karyolanın altından çıkamayan korkak fareleri, tavşanları, kahraman ilan ediyorlar. Ama Muhsin Yazıcıoğlu'nun ismi yok ortada. Hiç laf eden olmuyor niye, sebep ne? Siz konuşamazken o konuşuyordu. “Türkiye Cezayir olmayacak, Türkiye İran da olmayacak. Etnik mezhep kökenine dayalı Baas rejimi, Suriye rejimine de biz fırsat vermeyeceğiz” diye konuştu. Kaç sene oldu  biliyor musun? Yaklaşık 15 sene oldu. O gün orada o konuşmayı yaptı. Suriye bugün bu hale geldi. O zaman söyledi o, “Türkiye'de etnik mezhep kökenine dayalı Suriye rejimine de biz müsaade etmeyeceğiz” dedi. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. Biz düşmanımız da olsa; doğru yapan, milletten yana olan, haktan yana olan, adaletten yana olan delikanlıca duruş sergileyen herkesin hakkını veririz. Ama korkak ve tavşan yürekli adamlar onun adını bile 28 Şubat sürecinde ağzına almamaya özen gösterirler. Bu da onların kaç paralık kaç gramlık adam olduğunu gösterir. 

"NAMLUSUNU MİLLETE ÇEVİRMİŞ TANKLARA SELAM DURMAYACAĞIM"

Mustafa Toygar: 28 Şubat süreciyle ilgili hükümet kaynaklı belgeseller hazırlanıyor. Bu belgeseller işte "Kara Şubat –Beyaz direniş" filan..  Bununla ilgili belgeselde de hiç Muhsin Yazıcıoğlu'nun adı geçmiyor. Sanki o 28 Şubat sürecine çıkış yapan dik duran Muhsin Yazıcıoğlu ve arkadaşları değilmiş gibi?

 

Ökkeş Şendiller: Sen de o zaman partideydin, 28 Şubat'ın olduğu gün ilk gün kimse bir şey konuşamadı. Biz sabah saat 08.30'da toplandık BBP yönetimi olarak. Aynen şu basın toplantısını 9'da yaptık. Merhum Muhsin Yazıcıoğlu, “Namlusunu millete çevirmiş tanklara selam durmayacağım” dedi. O lafı o zaman söyledi. Şimdi bugün bakıyorum televizyonlardaki o alçaklara, o şerefsizlere belgesel hazırlıyorlar. Samanlık kahramanlarını, karyolanın altından çıkamayan korkak farelerini, tavşanlarını, kahraman ilan ediyorlar. Ama Muhsin Yazıcıoğlu'nun ismi yok ortada. Hiç laf eden olmuyor niye, sebep ne? Siz konuşamazken o konuşuyordu. Erbakan'a, Tansu Çiller sen git ben geleyim dediği Çankaya'da, Başbakanlık konutundaki toplantıda ben de oradaydım, kurmayların hepsi oradaydı. Doğru Yol'unda Refah'ın da onların da. Başbakan bir tarafında bu tarafında da Tansu Çiller, ortada da Muhsin Yazıcıoğlu ne dedi? Sen bugün Suriye filan diyorsun değil mi? O zaman ne dedi? Bir kısım adamlar "Türkiye'yi İran yapacaklar, Türkiye'yi Cezayir yapacaklar" diye bazen omuzu kalabalıkların öyle lafları çıkışları vardı. “Türkiye Cezayir olmayacak, Türkiye İran da olmayacak" dedi. Etnik mezhep kökenine dayalı Baas rejimi, Suriye rejimine de biz fırsat vermeyeceğiz” diye konuştu. Kaç sene oldu  biliyor musun? Yaklaşık 15 sene oldu. O gün orada o konuşmayı yaptı. Suriye bugün bu hale geldi. O zaman söyledi o, “Türkiye'de etnik mezhep kökenine dayalı Suriye rejimine de biz müsaade etmeyeceğiz” dedi. Şimdi burada şunu söylemek istiyorum. Biz düşmanımız da olsa; doğru yapan, milletten yana olan, haktan yana olan, adaletten yana olan delikanlıca duruş sergileyen herkesin hakkını veririz. Ama korkak ve tavşan yürekli adamlar onun adını bile 28 Şubat sürecinde ağzına almamaya özen gösterirler. Bu da onların kaç paralık kaç gramlık adam olduğunu gösterir. Muhsin Yazıcıoğlu bu millet için, her zaman zindanında da işkencesinde de devlet yönetiminde de her türlü fedakârlığı yapmıştır. Allah onun mükafatını öbür tarafta mutlak verecektir ama onun adını kullanarak onun davasının adını kullanarak rant ve makam sahibi olmaya çalışan adilere de gün gelecek Allah da hesabını soracak millet de hesabını soracak.

 

ÖKKEŞ ŞENDİLLER'İN KALEMİNDEN... 

BBP NE YAPMAK İSTİYOR?

 

 

                                       Düşürme… Sahip ol al bayrağına,
                                           Türk-İslâm mührünü gel vur çağına,
                                Fitneyi, yalanı götür lağıma,
                                           Dök dökebilirsen iş başa düştü…
                                                                    A.KARAKOÇ 

                      


 

Bu soruyu sormanın şimdi tam zamanı sanıyorum. Çünkü: Büyük Birlik Partisi (BBP) yola çıkış felsefesi, dik duruşu, sivilleşme ve millet iradesine sahip çıkmadaki tavrı ile Milletimizin gönlünde taht kurmuş bir hareketin adıdır. Millet iradesinin zorda kaldığı ve tehditle karşılaştığı en dönemlerde ilk yürekli tavır buradan yükselmiş. Tehdidin siyasi muhatapları gık çıkaramazken yüreklere su serpen haykırış top mermisi gibi Rahmetli Yazıcıoğlu’nun ağzından duyulmuştur. 28 Şubat’ı, 27 Nisan’ı hatırlayanlar mesajımızı iyi hatırlarlar.

Bu hareket birçok defa Meclis’te kilit konuma gelmiş, iktidarların anahtarı olma konumunu yakalamış. Önüne maddi ve manevi birçok fırsatlar serilmiş. Ama bunların tümü bu delikanlılık timsali hareketin kadroları tarafından ret edilmiş, sadece milletin iradesinden yana tavır konulmuştur. Rahmetli Muhsin Başkan’a ve dava arkadaşlarına gösterilmiş olan sevgi muhabbetin sebebi de, bu temiz ve dürüst geçmiştir. Bütün bu imkânları elinin tersi ile iten o kadroların,16 yıllık sürede ayakta kalabilmek için yaşadığı maddi sıkıntıları içinde yaşayan biri olarak yakından bilenlerdeniz. İşte yaşanan çile ve sıkıntıların karşılığı milletimizin gönlünde sevgi tahtı olarak yerini almıştır.

Ancak BBP’nin mevcut yönetimi, Rahmetli Muhsin Başkan’ın Şahadetine sebep olan helikopter kazasının duyulmasından itibaren Hükümet’e ve Devlet ricaline karşı teşekkürlerin ve övgülerin sıralandığı bir garip durum sergilemiş. Oysa arama-kurtarma rezaleti, ihmaller ve kasta varan olumsuzlukların neticesi, kaza yerine olay yerine üç gün sonra (köylülerin sayesinde) ulaşılmış. Özellikle gazeteci İsmail Güneş adeta canlı yayında ölmüştür. Bütün bunlara rağmen hükümet ihmali olduğu kesinleşen başta Kayseri Emniyet Müdürü ve Sivil Havacılık Kurumu Genel Müdürü olmak üzere Müfettiş raporlarına rağmen hiçbir yetkili hakkında soruşturma izni vermemiştir. Bu konuda daha önce kamuoyu ile paylaştığımız bir açıklamamızda Hükümet ve BBP yetkililerine sorduğumuz sorularımıza cevap verilmediği gibi millet vicdanını rahatlatacak bir adım da atılmamış.Bütün bunlar ortada iken BPP bir partiden ziyade AKP’nin yan kuruluşu gibi hareket ediyor. Maalesef kamuoyu tarafından da böyle algılanıyor.

Özellikle 12 Eylül’de yapılacak olan referandum gündeme geldiğinden beri BBP’nin sergilediği tavır davaya emek vermiş, kutlu yürüyüşün çilesini omuzlamış fedakâr tabanımızı, Muhsin Yazıcıoğlu sevdalılarını ve millet vicdanını derinden yaralamaktadır. Bu bir anayasa değişikliğidir.

Elbette evet diyenler, hayır diyenler ve veto edenler de olacaktır. Tabi ki millet iradesine saygı gösterilmesi gerek. Yoksa demokrasi edebiyatı yaparak, kendi koltuğunun ve çıkarlarının derdine düşmüş olanların hesabı herkesçe bilinmektedir. 

Elbette demokratik ve hür düşünen insanlarımızın görüşü saygıdeğerdir. Hepimiz 12 Eylül darbe Anayasasından tümden kurtulup sivil bir anayasa talebimizi dile getirerek, darbe anayasasının bir maddesinin değiştirilmesinin milletimiz için önemli olduğunu baştan beri ifade ediyoruz. Elbette partiler, fertler, sivil toplum kuruluşları fikirlerini söyleyebilir. Buna kimsenin itirazı da olamaz. 

Lakin kampanya evetçilerin ve hayırcıların güven oylamasına dönüşmüştür. 

Büyük Birlik Partisi ise kampanyada evetçilerin yanında yer alarak, kraldan fazla kralcı bir tavır ve duruş sergilemektedir. 

Özellikle bir siyasi parti ve onun lideri böyle bir kampanyada kendi argümanlarını ve kendi resimlerini kullanmalı.

BBP ise Rahmetli Muhsin Yazıcıoğlu’nun zulüm mahkemelerinde çekilmiş resimleri dâhil, her argümanı kullanmaktadır. 

Bu davranış biçimi başta Rahmetli Muhsin Başkan’a ve O’nun arkadaşlarına, kurulduğu günden beri dik duruşun adresi olan BBP’nin misyonuna ve Alperenlere karşı sorumsuzluktur. Bu gibi oportünist (fırsatçı) yaklaşımlara karşı durmak, bu hareketin varlık sebebi olduğunu bir kere daha hatırlatmakta fayda var.

Türkiye’nin her tarafında billboardları süsleyen “24 saat kesintisiz demokrasi için evet” afişlerinin sağ köşesine Rahmetli Muhsin Başkan’ın zulüm mahkemesinde çekilmiş resmini kullanmışlar. Bu çok çirkin bir hareket... “Yetmez ama evet” afişlerinde de rahmetli Muhsin Başkan’ın resimleri kullanılmış. 

Bu mantık kabul edilemez… Böyle bir kampanya yürütmek yanlış ama, yapıyorsunuz diyelim. 

O zaman kendi resminizi afişlere koyar tepe, tepe kullanırsınız. 

Mesela: Saadet Partisi de “evet” diyor. Ama onlar sizin gibi trilyonluk kampanya yürütmüyor.

Bu afişlerin billboardlara çıkması ile birlikte Türkiye’nin her tarafından hepimize tepki telefonları yağıyor. Muhtemelen bu tepkiler BBP’de sorumluluk sahiplerine de geliyor. 

Bize yakın olan-olmayan, ama Rahmetli Muhsin Başkan’ı seven, sayan ve harekete yakınlık duyan yüzlerce dost arıyor ve çok sert tepki koyuyor. Bizim parti ile konumumuzu bilmedikleri için geçmişe dayanarak: “Ne oldu kardeş Rahmetli Muhsin Başkan’ın resmini pazarlamaya mı başladınız.” diye ağır sitemde bulunuyorlar.. 

Parti’den yetkili arkadaşları arayıp tepkilerimizi anlatarak acilen tedbir alınmasını istedik. 

“Konuyu değerlendireceklerini” söylediler. Ama netice çıkmadı. Bu görüntü çok çirkin ve yaralayıcı. Bekledik ses çıkmayınca tepkimizi ve gelen tepkileri ortaya koymak şart oldu. İnsanların bir dava uğruna çocuklarında çok emek verdikleri bu onurlu hareketin açıktan pazarlanmasına seyirci kalmasını kimse bekleyemez.

Arkadaşlar televizyon, televizyon dolaşarak ‘evet’i savunurken, aynı televizyonlardaki tartışmalarda AKP’lilerin bulunmaması da, taban ve vatandaşlar tarafından sorgulanıyor. 

Bize gelen tepkileri ve sorulanları bizimde yetkililere iletmek ve sormak görevimizdir. 

Eğer bu sorumluluğumuzu yerine getirmezsek ciddi vebal altında kalacağımızı biliyoruz. 

Onun için şu sorular bize soruluyor, biz de sorumluluk taşıyan ve makamda oturanlara sorarak cevaplarını bekliyoruz. Hem de, hemen şimdi!

 

Olay röportaj! Muhsin Yazıcıoğlu ölüme nasıl gitti? MİT'çinin şok telefonu

Muhsin Yazıcıoğlu şüpheli bir helikopter kazasında şehit oldu


1. Başbakan referandum için ziyaretinize geldiğinde “fındık meselesini konuştuğunuzu” söylerken, rahmetlinin kazası ile ilgili olarak hangi soruları sorup olumlu cevap aldığınızı merak ediyoruz? 

Mesela, arama ve kurtarmanın sabote edilip “bulundu” yalanını ortaya atan Kayseri Emniyet Müdürü Orhan Özdemir hakkında soruşturma açılması ile ilgili müfettişlerin izin talebinin İçişleri Bakanı tarafından 6.aydan beri niçin imzalanmadığını…

Bilirkişi raporu ile sorumluluğu kesinleşmiş olan Sivil Havacılık Kurumu hakkında bir soruşturma yapılıp- yapılmadığını sormak aklınıza gelmedi mi? 

“Uçan tabut” tabir edilen helikopterin “ELT” cihazının çalışmadığı, sebebin ise uydu bağlantısının olmadığı ve numaraların yanlış kodlandığı günlerdir medya da yazılıp çiziliyor. 

Bu iddialar bugün ortaya çıkmadı. Bugün hangi maksatla servis edildiğini de aklı olan herkes anlıyor. Güya konunun takip edildiği mesajı verilmeye çalışılıyor. 

Oysa bilirkişi sıfatı ile rapor hazırlayan emekli pilot Fevzi Altunbulak 9 Haziran 2009 tarihinde Meclis’te kurulan birinci Meclis komisyonunda bunları detayları ile anlattı ve raporunu sundu. 

10 Haziran 2009 tarihinde ise Sivil Havacılık Kurumu yetkilileri tarafından çalıştığı firmanın aranması sonucu işine son verildi. Yani bu raporu hazırlayan Fevzi Altunbulak hâlâ işsiz. 

En azında Meclis komisyonu tarafından bilirkişi olarak kabul edilmiş pilotun hazırladığı rapordan dolayı cezalandırılması soruldu mu? 

Bunları sormak aklınıza gelmiyorsa, bu kazada Şehit olan Muhsin Başkan’ın resmini her fırsatta kullanma hakkını kendinizde nasıl buluyorsunuz? 

2. Türkiye’nin her yerinde billboardları donatarak, salonlar tutarak, trilyonluk kampanyanın hedefi nedir?

3. Bu konuda bir kısım belediyelerin imkânlarının kullanıldığı iddialarına cevap vermeyi düşünüyor musunuz?

4. CHP ve MHP maddi bakımdan hayli varlıklı olmasına ve bu referandumun doğrudan tarafı konumunda iken sizin donattığınız bilboardların onda birini dahi kullanmıyor. Bunu nasıl yorumlamalıyız?

Bunlara benzer sorular herkes tarafından soruluyor. Bu sorulara makul cevaplar vererek, endişeleri gidermek muhataplarının sorumluluğundadır. 

Cevabı hâlâ verilmemiş olan soruları sorduğumuz zaman, kulaktan kulağa “Parti ve Muhsin Başkan hakkında, konuşma hakkını nereden alıyor” türünden dedikodular yayıldı. 

Bu gibi ifadeleri açıktan konuşup, yazma cesaretini gösteremeyenlerin başvuracağı yol elbette fitnedir.

Şunu herkesin bilmesi gerekir. Kamu vicdanın da “ Muhsin Başkan’ın kanı yerde kaldı” düşüncesi cevap bulmadığı sürece bu soruları sormaya devam edeceğiz. 

Bugüne kadar susmamızın sebebi sorumluluk makamında oturanlara zaman tanımaktı. 

Bizler sorumluluk sahibi olduğumuzun şuurunda insanlarız. Ancak bedeli emek, çile, gözyaşı ve onur mücadelesi olan bir hareketin hangi pazarlıklara peşkeş çekildiğini bilmek en tabii hakkımızdır. Hele bu pazarlıklarda hareketin Şehit Lideri kullanılmaya kalkışılırsa tepkimizin ölçüsünü ancak kendimiz tayin ederiz. Görünen manzara ortada söyleyecek sözü olan varsa buyursun… VE BU GÜN DEĞİLSE NE ZAMAN?

Rahmetli Muhsin Başkan’ın hukukunu korumak ve sorulacak bir hesap varsa bunu sormak, her Ülkücünün vazifesidir. Bu konuda konuşmak ve takipçisi olmak, fitnecilerden çok bizim sorumluluğumuzdur. O halde elbette gereğini yapacağız!!!
 

 

ÖKKEŞ ŞENDİLLER KİMDİR? 

 1956 yılında, günü tam olarak bilinmeyen Mart ayında Kuzucak Köyü’nde doğdu.

Kahramanmaraş merkeze bağlı olan köyünün ilk okulunun ilk mezunu.

Orta ve lisa tahsilini Kahramanmaraş’ta tamamlayan Şendiller, 1976 yılında Gaziantep Eğitim Enstitüsü Matematik Bölümüne kayıt oldu.

Cemiyetçilik hayatına daha ortaokul yıllarında, Ülkü Ocaklarında başladı.

Aralık 1978 yılında, dış mihraklarca tezgahlanan Marksist-Ermeni işbirliği eseri “KAHRAMANMARAŞ OLAYLARI”ndan 1.Nolu sanık olarak Adana Sıkıyönetim Mahkemelerince tutuklandı. İki yıla yakın idamla yargılandı ve 12 Eylül darbesinden 33 gün önce beraat etti.

Ancak Sıkıyönetim kararı ile bölge dışı sürgünden dolayı Konya Selçuk Eğitim Enstitüsüne kayıt oldu ve 1980 yılında mezun oldu.

1981 yılının Ocak ayında matematik öğretmeni olarak Kahramanmaraş’ta göreve başladı. Mayıs 1981′de 1402.sayılı Sıkıyönetim Yasası neden gösterilerek görevine son verildi. Verdiği hukuki mücadele sonucunda 1983′de tekrar görevine geri döndü. Ancak bu kez kendi isteği ile istifa etti ve çalışmadı.

1981 yılından itibaren özel sektörde çalışmaya başladı. Gerek yurt içinde ve gerek yurt dışında çeşitli firmalarda idarecilik yaptı.

1988 yılında Milliyetçi Çalışma Partisi, Kahramanmaraş il başkanlığı ile siyasete atıldı. 1989 yılında yapılan mahalli idareler seçiminde Kahramanmaraş Belediye başkanlığına aday olan Şendiller, çok az bir oy farkı ile seçimi kaybetti.

1991 Ekim ayında yapılan Milletvekilliği Genel Seçimlerinde Refah Partisi, Milliyetçi Çalışma Partisi ve Islahatçı Demokratisi Partisi ittifakından Kahramanmaraş milletvekili olarak T.B.M.M.’ndeki yerini aldı.

Meclis İnsan Hakları İnceleme Komisyonu üyeliğine seçilen Şendiller, birçok önemli araştırmaya imza attı. 1992 yılında Rus-Ermeni saldırısına maruz kalan Karabağ’da, bizzat cepheye kadar giderek, katliama tabi tutulan Azeri kardeşlerimizin sesini dünyaya duyuran heyette görev aldı.

1992 Haziran ayında Sırp vahşetine maruz kalan Bosna-Hersek’te, Almanya’nın Köln şehrinde yakılan vatandaşlarımızın yanında feryatlarını dünyaya haykırdı.

Yurt içinde, mazlum ve hakkı gasp edilen insanımızın sıkıntılarını meclise taşıyan bir çok çalışmada yer aldı.

Avrupa İşkence Önleme Komitesinde önemli görevler yaptı.

1992 Yılında MÇP’de meydana gelen siyasi tartışmalar sonunda 6 milletvekili arkadaşı ile birlikte ayrılarak BBP (Büyük Birlik PArtisi)’nin kuruluşunda yer aldı.

BBP’de çeşitli görevlerde bulunan Şendiller, 2008 yılı, Şubat ayında partideki tüm görevlerinden istifa etti.

Halen serbest ticaret yapan Şendiller, evli ve 4 çocuk babasıdır.

Yayınlanmış meclis çalışmaları ve Kahramanmaraş olaylarını anlatan “KANLI OYUN” isimli kitabın yazarı Şendiller, çeşitli dergi ve yayın organlarında da yazılarını yayımlamaktadır.

Bakmadan Geçme