'Cumhurbaşkanı ile aramızda milim fark yok'

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Finlandiya gezisinin dönüşünde gazetecilere konuştu. Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarında fikir ayrılığı iddialarına cevap verdi.

  • 792

Başbakan Ahmet Davutoğlu, Finlandiya gezisi dönüşü  gazetecilerin sorularını cevapladı. Davutoğlu, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile aralarında görüş ayrılıkları bulunduğuna ilişkin iddialara ilişkin net konuştu: “Cumhurbaşkanımızla aramızda kararlılık konusunda milim fark yoktur. Her şey istişare edilerek birlikte yürütülüyor.”

GÖRÜŞ AYRILIĞI ALGISI OLUŞTURMAYA ÇALIŞANLAR VAR

Davutoğlu, terörle mücadele konusunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’la görüş ayrılığı yaşadıklarına ilişkin değerlendirmelere işaret eden bir soruya şu şekilde cevap verdi: “Birileri böyle bir algı oluşturulmasını özellikle istemiş ve göstermeye çalışmış olabilir. Ben bu algının doğru olduğu kanaatinde değilim. Terörle mücadele konusunda benim ifade ettiklerimle sayın Cumhurbaşkanımızın ifade ettiklerini yan yana koyarsanız kararlılık bağlamında herhangi bir küçük nüans dahi göremezsiniz. Türkiye’nin çarpık anayasal sisteminden kaynaklanan -İnşallah bir gün düzelteceğiz- Cumhurbaşkanı, Başbakan ilişkileri yetki sorumluluk dağılımı son derece bozuk bir sistematiğe ve çarpık bir sisteme dayandığı için sıkıntılı şeyler yaşanmış. Ama benimle Cumhurbaşkanımız arasında neredeyse iki yıla yaklaşacağız, bu anlamda devlet işleyişi bakımından herhangi bir aksama gördünüz mü?”

MUHALEFET ÇARPITIYOR

Çözüm süreciyle ilgili açıklamalarının Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamalarına karşıymış gibi gösterilmeye çalışıldığına da değinen Davutoğlu, “Bu yorumlar nereden çıkıyor? Diyarbakır’da son derece başarılı bir ziyaret gerçekleştirdik. Büyük bir halk desteği ile karşılandık. Diyarbakırlılar bizi bağrına bastı diye iki kesim rahatsız oldu. Biri HDP diğeri de bizim bu kararımızı sınamaya kalkanlar. Mardin’de yaptığım konuşmada muhatabımız sadece millettir demiştim, ifade ettiğim şey çok açık. Ve bunu Sayın Cumhurbaşkanımız da ben de defalarca söyledik. Eğer silahlar terk edilir, tamamıyla silahlı bir mücadele anlayışı terk edilirse, siyasi alanda Türkiye’de her şey konuşulabilir. Bundan kastım, silahların terk edilip konunun siyasi alana hasredilmesiyle ilgilidir. Şimdi buradan da muhalefet kendine bir şey çıkarmaya kalktı. İlkesel olarak aynı şeyi söylüyorum, Türkiye demokratik hukuk devletidir. Herkes her şeyi konuşabilir. Ama silahların mutlak anlamda bırakılması; Cumhurbaşkanımız gömülmesi diyor, ben mağmaya kadar gömülmesi diyorum, bunlar yapıldıktan sonra, silahlı terör faaliyeti bittikten sonra ancak ondan sonra bunlar tartışılabilir anlamında söylediğim bir sözü sanki bir görüş ayrılığı varmış gibi yansıtmaya kalkanlar oldu. Bu konularda bizim tutumumuzu da herkes bilir, bakış açımızı da. Ayrıca bu meselelerin konuşulmasından kimsenin rahatsız olmaması lazım. Tabii ki ülke sorunları üzerinde herkes açık yüreklilikle konuşur. Yeter ki şiddet olmasın, terör olmasın.

BATI ÇİFTE STANDARTLI DAVRANIYOR

Fikir ve ifade özgürlüğü konusunda ortak ölçü kullanılması gerektiğine dikkat çeken Davutoğlu, “Eğer hakaretse batılısına da hakaret, doğulusuna da hakaret. Ben nasıl batılı Cumhurbaşkanı hakkında konuşurken dikkat ediyorsam, sizler basın mensupları olarak dikkat ediyorsanız, onlar da bizim için dikkat edecek. Evrensel basın ilkeleri var evrensel ahlak var kurallar var. Bunları her yerde gündeme getireceğiz ve Cumhurbaşkanımıza ve Türkiye’de değer verdiğimiz sembollere dönük her türlü hakaret, saldırı karşısında tavrımızı açık net ortaya koyacağız. Doğrudur burada bir çifte standart var. Bunu muhataplarımıza en doğru şekilde anlatmamız ve üzerine gitmemiz lazım. Paris saldırısı sonrasında Hollande orduyu şehre davet etti biz bunu yapmaya kalksaydık, Türkiye’de herhalde otoriterlikten, özgürlüğü bozmaya kadar çok ağır eleştirilere tabi tutulurduk dışarıdan daha çok içeride. Dışarıda bu daha kolay anlatılıyor. Paralel yapıyla ilgili burada muhataplarıma da anlattım, gelen bazı sorular üzerine. O zaman herkes tehdidin boyutlarını görebiliyor. Yoksa aklı almıyor. Dini görünümlü bir topluluğun böylesine sisteme sızıp, sistemi kontrol altına alarak siyaseti yönlendirme düşüncesi demokratik ülkelere o kadar yabancı ki, anlamakta zorluk çekiyorlar. Ama tekrar tekrar anlatacağız. ortak bir tavrı geliştireceğiz” şeklinde konuştu.

ANAYASA SÜRECİNİ HIZLANDIRDIK

Yeni anayasa çalışmalarıyla ilgili de Davutoğlu, “Bizim vaatlerimizden biri de yeni bir anayasa. Bu konuda son derece kararlı bir şekilde vaadimizi yerine getirmek için çalışacağız. Biz tabii yeni anayasayı 1 yıllık plana koymuştuk. Hem uzlaşma komisyonuna yeterli vakti tanımak, kamuoyunun da tartışmasına zemin hazırlayabilmek için bir yıllık plana koymuştuk. Fakat maalesef CHP uzlaşma komisyonunu 3. Toplantıda çalışamaz duruma getirdi. Biz de süreci hızlandırdık. MYK’da, MKYK’da tartıştık. Geçen hafta cumartesi günü geniş katılımlı bir siyasi istişare yaptık. Özellikle temel haklar ve başlangıç maddeleri hakkında. Geçen çarşamba yine akademisyenlerle birlikte olduk. Önümüzdeki günlerde bu istişareleri artıracağız. İnşallah nisan mayıs gibi bir iki ay içerisinde toparlayabileceğimizi söylemiştim. Bunu yapıp dönem bitmeden belki de bu yaz Parlamento takvimini farklı bir şekilde de düşünebiliriz. Dönem bitmeden bunu Meclis’e sunabilmek. Ama Meclis’e sunduktan sonra da istişareler devam eder. Benim bunu öne almam hayırlı oldu CHP de kendi anayasa taslağını hazırlamak gibi bir çaba içerisinde girdi. Biz demesek hiç düşünecekleri yoktu. Onlar da kendi tekliflerini hazırlasınlar, referanduma gidilsin. Ne tür adımlar bu anlamda atılacaksa atılsın” diye konuştu.

HAKARET ETME ÖZGÜRLÜĞÜ OLAMAZ

Basın ve ifade özgürlüğü konusunda hükümete yönelik eleştirileri de değerlendiren Davutoğlu, şöyle konuştu: “Bir kere ben düşünce ve basın özgürlüğünde en tutarlı ve en özgürlükçü tavrın benimsenmesi gerektiği kanaatindeyim. İkinci benimsenmesi gereken de her özgürlüğün ahlaki ve hukuki sınırları olduğudur. Birisi hakaret ve tehdit etmiyorsa, şiddeti ve nefreti teşvik etmiyorsa söyleyebildiği her şeyi söyleyebilmeli. Cumhurbaşkanımıza, bana dönük mesela bugün bir gazetenin manşetinde ağır eleştiri niteliğinde şeyler vardı bu konuda tepki vermiyoruz ama Cumhurbaşkanımızın kendisine, ailesine, bana ve benim çocuklarımla ilgili son derece alakasız haberler yapıldı. Biz halkın önündeyiz ama bu bize saldırı yapılacağı, hakaret edileceği anlamına gelmiyor. Son dönemde özellikle uluslar arası medyada Sayın Cumhurbaşkanımıza karşı o kadar ağır hakaretler oldu ki, bunun basın özgürlüğü ile alakası yok. Nitekim Almanya’da bir televizyon programında Cumhurbaşkanımıza hakaret edildi tepki vereceğim ama bi getirin dinleyin dedim. Ben Almanca bilirim. Orada sarf edilen sözler var ya bir insanın başka bir insana zikretmesi mümkün değil. Bu fikir özgürlüğü falan değil. Türkiye Cumhuriyeti’nin onurunu, haysiyetini temsil eden Cumhurbaşkanlığı makamındaki Cumhurbaşkanımızdan söz ediyoruz. Sayın Merkel’le görüşmemde söyledim bir hanımefendi olarak sizin dinlemenizi tavsiye etmem ama dinlemek isterseniz bir kenara çekilip dinleyip çünkü başka bir insanın huzurunda bir hanımefendinin dinlemesini uygun görmem. Ama istiyorsanız dinleyin ve bir fikir özgürlüğüyse konuşalım ama değilse buna sizden gereken tepkiyi göstermenizi bekliyorum dedim; ‘ben zaten haberdar oldum, bunun fikir özgürlüğü olduğu kanaatinde değilim, gerekli açıklamayı yapacağım’ dedi bir gün sonra da hükümet adına açıklama yapıldı. ”

AZERBAYCAN’A YÖNELMİŞ HER TEHDİT TÜRKİYE’YE YÖNELMİŞTİR

Davutoğlu, Ermenistan ve Azerbaycan arasında yaşanan gerilime ilişkin de şunları söyledi: “Biz böyle bir gerilimde Azerbaycan’ın haklı davasının yanındayız. Bütün imkanlarımızla da Azerbaycan ile kader birliği yapmış bulunuyoruz. Bu konuda hiç kimsenin bir tereddüdü olmamalıdır. Azerbaycan’a yönelmiş her tehdit Türkiye’ye yönelmiştir. Güney Kafkasya da barış ve istikrarın olması için herkesin sorumlu davranması lazım. Bu saldırı önce Ermenistan tarafından başlatılan bir saldırı. Azerbaycan mukabelede bulunmuştur. Daha sonra ateşkes açıklamaları oldu. Biz ateşkesin bir an önce sağlanmasını isteriz. Bölgede yeteri kadar tansiyon yüksekliği var. Yeni bir gerilim alanı oluşsun istemeyiz. Ama bu da gösteriyor ki, 90’lı yıllarda ortaya çıkan; ki ben o dönemi ateşkesler dönemi olarak adlandırmıştım, ateşkesler dönemi geçici barış getiriyor da kalıcı istikrar getirmiyor. Bu açık bir şekilde bunu göstermiştir. Bir an önce Karabağ sorununa çözüm bulunması gerekir, Azerbaycan toprak bütünlüğü içerisinde. Gecikilen her an bir ateşin fitili gibi tehlikeli bir ortam oluşturuyor. Onun için biz bir an önce hem ateşkes hem de müzakerelerin hızlandırılarak soruna çözüm bulunması gerektiğini düşünüyoruz. Azerbaycan’ın toprak bütünlüğü ve kaderi bizim kaderimizdir.”

SİLAHLAR BIRAKILMADAN ÇÖZÜM OLMAZ

Çözüm süreciyle ilgili bir soruya da Davutoğlu şöyle cevap verdi: “Bizim tarafta bu anlamda her şey yapıldı. Fakat özellikle Suriye’deki değişen dengelerin getirdiği aşırı özgüven bunları Kobani, 6 -7 Ekim olayları Türkiye’de de bir iç isyan çıkartabilecekleri gibi bir vehme getirdi; birileri de kulaklarına fısıldadı. Buradan kaynaklanan çözüm sürecini istismar eden bir dönem başladı. Biz sabırla arada 7 Haziran seçimlerinde olduğu için seçimlerin suhuletle yapılması için... Fakat 7 Haziran’dan sonra ülkenin sanki kaotik bir dönem varmış gibi bir otorite yokmuş gibi bir algı oluştuğu için iyice bu yoldan saptılar ve silahsızlanmayı bırakın, silahlanmaya çağrı yapan bir tutum sergilediler. Dolayısıyla çözüm sürecini askıya alan, buzdolabına kalkmasına sebebiyet veren temel müsebbip HDP ile PKK. Ondan sonra da biz, mademki siz kamu düzenini bozmaya kararlısınız biz de kamu düzenini ihdas etmeye kararlıyız dedik. Bu anlamda mutlak bir silahsızlanma gerçekleşmeden bir gelişme olması mümkün değil. Diyarbakır’da yaptığım açıklamada da bunun aksine bir görüş yok. Mutlak anlamda silahsızlanma. Bu bir ön şarttır.

CHP NE İSE HDP DE ODUR

HDP kanadından CHP’ye Ak Parti’ye karşı birlikte hareket etme çağrısının hatırlatılması üzerine de Davutoğlu şunları söyledi: “Bir ideolojik benzerlik. Yani biri Kürt Baası, biri Türk Baası, Esad da Arap Baası. Zihniyetleri aynı. Daha çarpıcı bir şey söyliyeyim. CHP tek parti döneminde Nasıl bir Türkiye arzuluyor idiyse, HDP de şu anda Doğu ve Güneydoğu’da aynı şeyi arzuluyor. Yani hiçbir özgürlüğün olmadığı, rekabetin olmadığı, totaliter bir tek biz varız ve başka kimse yok.... 

PKK da şimdi ya da HDP de şimdi tek tip bir Kürt tasavvur ediyor. Onlardan farklı olan bir Kürt yaşamasa daha iyi olan bir Kürttür. Yani yaşaması caiz olmayan bir Kürttür. Bu Stalinist HDP ile tek partici CHP arasında hiç fark yok. Ben hiç yadırgamadım, Demirtaş’ın Kılıçdaroğlu’na yaptığı çağrıyı. Yakışır yani. Zaten 7 Haziran’dan önce (Demirtaş) seni Başkan yaptırmayacağım diye bir konuşma yaptı. O işaret fişeğiydi. 7 Haziran’a da bununla gidildi. 

1 Kasım’a giderken bu koalisyonun doğurduğu zaaflar ortaya çıkınca CHP biraz mesafe koydu, şimdi tekrar birileri onlara bir araya gelin diyor. Bunların arkasındaki orkestra şefi paralel yapıdır. CHP’ye de aynı telkini yapıyor. PKK ile de irtibatları var. Onun arkasındakini de artık siz tahmin edersiniz. Paralel yapının en önemli hususiyeti sızabilme kabiliyetidir. Devlete sızma konusunda ne kadar başarılıysa, örgüte veya CHP’ye, diğer siyasi partilere de aynı ölçüde etkide bulunabilme kabiliyetleri var.”

Bakmadan Geçme