'Alperen' bombaladı: 'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi dinden mi çıktı?

Ülkücü fikir ve siyaset adamı, Alperenlerin ağabeyi Hakkı Öznur, referandum sonuçlarını ve ülkedeki genel siyasi havayı yorumladı. Öznur, Erdoğan'a, AK Parti'ye, 'Evet' oyunu dini referans göstererek savunanlara, 'hayır' oyu verenleri 'terörist' ve 'günahkar' ilan eden zihniyete veryansın etti.

  • 11067

(HABER PLATOSU - ÖZEL)

Ülkücü fikir ve siyaset adamı, Alperenlerin ağabeyi  Hakkı Öznur, referandum sonuçlarını ve ülkedeki genel siyasi havayı yorumladı. Öznur, Erdoğan’a, AK Parti’ye, “Evet” oyunu dini referans göstererek savunanlara, “hayır” oyu verenleri “terörist” ve “günahkar” ilan eden zihniyete veryansın etti.

 

***Hayrettin Karaman, Başkanlık sistemini “halifeliğe” benzeterek Erdoğan'a halifelik fetvası vermişti. Parti devletinin muhafızlığına soyunan Karaman göre, “Evet” oyu verilmesi ‘farz’!  Peki, “hayır” oyu veren 24 milyon insan günah mı işledi? Dinden mi çıktı?” 

***Yüzde 67 ile 1961 Anayasası ve yüzde 92 ile 1982 Anayasası toplumsal mutabakat sağlayamadı. Anayasa tartışması hiç bitmedi. Şimdi Erdoğan yüzde 51 ile mi konsensüs sağlayacağını sanıyor?

***İngiliz destekli, Suud kökenli, neoharici sapık akımlar nasıl kendileri gibi düşünmeyenleri “tekfir” ediyorsa AKP zihniyeti de, kendileri gibi düşünmeyenleri aynı sapık harici örgütler gibi “din” dışı ilan ediyor ve onları düşman görüyor.

 

 

BBP Yüksek İstişare Kurulu Başkanı (YİK) araştırmacı yazar, ülkücü fikir ve siyaset adamı, Alperenlerin ağabeyi  Hakkı Öznur “16 Nisan Referandumu ve Türkiye”  adlı bir  sohbete konuşmacı olarak katıldı.  Hakkı Öznur yaptığı konuşmada, AK Parti hükümetini parti devleti kurmakla, ülkeyi otoriter rejime sürüklemekle eleştirmiştir. Seçime şaibe karıştığını parti devletine bağlı YSK’nın  “hayır” çıkmasını engellediğini ifade etti. Öznur konuşmasında Alperenlerin, ülkücülerin parti devletine “hayır” diyerek tarihi bir duruş ortaya koyduklarını   savundu. Hakkı Öznur konuşmasında özetle şu mesajları verdi:

ALPERENLER, PARTİ DEVLETİNE “HAYIR” DEMİŞTİR

1946 seçimleri gibi, 2017 referandumu da aynı şekilde lekelenmiştir. 16 Nisan Türk siyasi tarihine kapkara bir gün olarak geçmiştir. OHAL sürecinin, KHK rüzgarlarının altında yapılan bu referandum her yönüyle şaibelidir ve tartışmalıdır. Türkiye’nin seçim ve referandum tarihlerindeki en büyük şaibe ile karşı karşıyayız.

'Büyük oyunun' arkasında Atlantik, Londra ve İsrail var'

Şaibeli seçim sonucunu tartışmanın saygısızlık anlamına geleceğini savunanlar, hileli şaibeli seçimi savunarak esas milli iradeye saygısızlık etmektedirler “Evet zaferine kimse gölge düşürmemeli, herkes YSK kararına uymalı YSK sonucu ilan etmiştir, kimse itiraz etmemeli ” diyen parti devleti ve onunla uyum içinde olan  bazı  çevreler var. Seçim sonuçlarını  “zafer” olarak kabul edenler büyük bir yanılgı içindeler.

 

ORTADA BİR ZAFERİN OLDUĞU SÖYLENEMEZ

Aradaki fark sadece bir puan. Ortada bir zaferin olduğu söylenemez Devletin bütün imkanları ile elde edilen bir puanlık farka zafer denilebilir mi?

Ortada bir zafer yok. Parti devletinin ceberrut baskısına rağmen, 'hayırı' savunanlar Erdoğanizme, AKP faşizmine ve tekçiliğe karşı büyük bir irade ortaya koymuşlardır. 24 milyon yurttaşımızın 'hayırda' buluşması otoriterizme ve parti devletine karşı son derece önemli bir uyarıdır.

Saray ve parti devleti ile irtibatlı, ilkeleri olmayan,  makam, mevki peşinde koşan, muktedirlere biat etmiş ikbalperestleri, rol devşirenleri, fırsatçıları, saray soytarılarını, kraldan fazla kralcılık yapan tipleri bu süreçte milletimiz görmüştür.

Zalim Esad anayasasını kopya eden, Muhaberat devletine özenen, seçimlere hile karıştıran AK Parti’nin seçim sonuçlarını meşru gören yönünü Saray’a çevirenleri de milletimiz not etmektedir.

“Hayır” diyen milyonlar bir tarih yazdı. Açıkçası “Hayır”, parti devletini yendi!  Hayır'lar demokrasiyi getirecek.

Milliyetçi – ülkücü camia, “Hayır” duruşu ile tarih yazmıştır. Parti devletine, saray oligarşisine en net ve dik duruş Alperenlerden, ülkücülerden, Türk milliyetçilerinden gelmiştir.

YÖNÜMÜZ “SARAY” DEĞİL TACEDDİN DERGAHI’DIR

Korkaklar saraya koşar, saraya biat eder, teslim olurlar. Alperenler ise dik durur, inandıkları davanın peşinde, ülkülerinin peşinde koşarlar.

Alperenler, hesap adamı değil dava adamıdırlar. Alperenler, parti devletine “hayır” dediler; hayır demeye de devam edecekler. Alperenlerin yönü, istikameti çizgisidir bellidir.

  Bizim yönümüz saray, saraylar, köşkler değil, Taceddin Dergahıdır. Biz saraya muktedirlere bakarak hareket edenlerden değil, ilkelerine ve ülkülerine bakarak hareket eden Alperen, ülkücü kadrolarız. Alperen kadrolar her türlü hukuksuzluğun ve vesayetçiliğin karşısındadır. Alperenler adaletin, demokrasinin, hukukun yanındadırlar. Yanında olmaya da devam edeceklerdir.

“Cumhurbaşkanı Hükümet Sistemi” gibi adı bile ucube olan bir rejime karşı çıkmak her Alperenin, ülkücünün tarihi vazifesidir.

Milli ve yerli bir hareket olan ülkücü hareket demokrasinin yanında yer almıştır. Milliyetçi – ülkücü camia kahir ekseriyetle AKP faşizmine, otoriterizmine, BAAS zihniyetli sözde anayasaya “hayır” demiştir.'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi, yoksa dinden mi çıktı?

HAYIR ÇIKMASINI KİM ENGELLEDİ?

YSK’nin kanunu çiğnemesi sandıklara müdahalenin, daha önceden planlandığını ortaya koymaktadır. Seçime şaibe karışmıştır. YSK'nın aldığı usulsüz pusulaların geçerli sayılması ile 16 Nisan referandumu  şaibeyle damgalanmıştır. Seçmenlerin yarısının karşı çıktığı, hile iddialarıyla lekelenmiş bir referandum var karşımızda.

Seçim Yasası’nın öngördüğü geçerli oy pusulası tanımı, sayım başlarken YSK tarafından değiştirilmiştir.

YSK, mühürsüz ve onaysız oy pusulalarının ve zarfların da geçerli sayılacağını açıklayarak seçim yasasını çiğnemiş ve suç işlemiştir. Bu seçim meşrutiyeti olmayan mühürsüz seçime dönüşmüştür.

Saraya bağlı olan “Yüksek Sadakat Kurulu”  hem kendi yasasını, hem Seçim Kanunu’nu, hem de Anayasa’yı ihlal etmiştir. Seçimden ‘Hayır’ çıkması bizzat YSK eliyle engellenmiştir.

Yüksek Seçim Kurulu’nun kararları ile şaibeli hale getirilmiştir. “Evet” kampanyası yürüten parti devleti ve yandaşları baskı ve tehditler ile alamadıkları sonucu en son oy kullanma, sayım, döküm sırasında YSK'yı devreye sokarak almaya gitmiştir.

Sadece YSK'nın aldığı karar değil, baştan sonra her süreç hukuksuzdur. Milletin kararına YSK gölge düşürmüştür. Referandumu tartışmalı hale getirmiştir. YSK, güvenli bir seçim yapamamıştır, yapmamıştır, yaptırmamıştır.

 Yorumla alınan karar hukuk dışıdır.  YSK başkanı Seçim Kanunu’nu dolayısıyla milli iradeyi çiğnemiştir. Mühürsüz oy pusulası kullanılmasından daha da ağır olarak, YSK'nın söz konusu hukuka aykırı kararı etkilemiştir.  Hilenin önünü parti devletine bağlı olan YSK açmıştır.

SANDIKTAN “HAYIR” YSK’DAN “EVET” ÇIKMIŞTIR

Milletin “hayır” tercihine sarayın ve parti devletinin emrindeki YSK geçit vermemiştir. Mühürsüz oy pusulaları referandum sonucunu belirlemiştir. Halk oylamasının sonucunu, yüzde 51’e 49’la kabul edilen bir anayasanın meşruiyeti tartışmalıdır.

Zor, baskı, yasak ve en sonunda sayım hilesiyle elde edilen bir %51’lik oy “zafer” değildir. “Evet” çıkmış olsa bile toplumsal konsensus sağlanmış değildir. Bu referandumun kesin sonucu ayrılma ve ayrışmadır. Cebren ve hile ile’ referandumda  ‘evet’ kampanyası yürütülmüştür.  ‘Cebren ve hile ile’ oylar çalınmıştır.

Söz konusu baskılara ve hukuk dışı uygulamalara rağmen, %49 “Hayır” oyunun çıkması, “Hayır” oyunun aslında bu referandumun mutlak galibi anlamına geldiğini göstermektedir.

  DEVLET İMKANLARI “EVET” İÇİN HARCANDI

Türkiye, tarihte eşine rastlanmayacak bir baskı yöntemine tanık oldu: Anayasa tartışmak yerine halka yönelik "terörist", "vatan haini" gibi söylemler ön plana çıkarıldı.

Türkiye  seçim boyunca tek taraflı propagandaya maruz bırakıldı. TV’ler, gazeteler, salonlar, meydanlar hayır diyenlere kapatıldı. Hayır demek “Fetö” ve PKK ile bir tutuldu.

 Saray ve parti devleti “Hayır” oyu verecek seçmenleri, terör örgütleriyle aynı kefeye koyan suçlamalar yaptılar. Devletin bütün kaynakları evet’e çalıştı.

Saray – parti devleti Cumhuriyet tarihinin en ağır, en orantısız devletin imkanlarının sonuna kadar kullanıldığı bir kampanya yapmıştır. Devlet tüm olanaklarıyla “Evet” cephesi lehine çalışmıştır. “Evet” için çalışmayan devlet görevlisi neredeyse yoktu. Anayasa referandumunda devlet kaynakları 'evet' kampanyası lehine uygunsuz olarak kullanıldı.

“EVET” İÇİN KORKUNÇ PARA HARCADILAR

OHAL rejimi altında yapılan seçimde tüm devlet imkânları kullanıldı, Referandum eşit olmayan şartlar altında yürütüldü. Gözlerimizin önünde yaşanan eşitsizlikten, adaletsizlikten, baskı ve yıldırma operasyonlarından söz etmeye gerek yok. "Hayır" propagandası yapmak isteyen birçok siyasetçiye salon tahsisi yapılmadı, valilik ve kaymakamlıktan toplantı yapma izni çıkmadı.

Birçok ilde valiler, kaymakamlar ve belediye başkanları özellikle muhtarları davet ederek köylerinden ya da mahallelerinden referandumda “evet” çıkarmalarını istemişlerdir.

YSK aldığı bir kararla il ve ilçelerde siyasal partiler dışında yapılacak propaganda toplantılarını valilerin ve kaymakamların iznine bağlamıştır. Olağanüstü hal uygulaması koşulları altında valilik, kaymakamlık, polis ve asker baskısı altında, sansür, gözaltı ve fişleme baskısı altında referandum süreci yürütüldü.

Medyada tarafların eşit şekilde yer almasına izin verilmedi;  'Evet' kampanyası medyayı domine etti. İktidar tarafından kontrol edilen veya sindirilmiş olan medya, “Evet”e hizmet etmiştir. “Hayır” kampanyasını görmezden gelmiştir. KHK ile medyanın uyması gereken, taraflara eşit zaman tahsisi ilkesi kaldırılmıştır.

“Evet”  için çok korkunç para harcadılar. Örtülü ödenek, AKP oligarşisi, Evet’e mali finans oldu.

Bir otokratın peşine takılanlar, “bütün yetkilerin bir kişinin elinde toplanmasına karşı çıkanları” vatan haini ve dahi terörist ilan etmişlerdir.

“Evet” kampanyasını yürütenlerin kullandıkları sorunlu dil, agresif söylemler ve ötekileştirici kampanyalar 16 Nisandan sonra da devam etmektedir.

ABANT TOPLANTILARININ “BAŞVAAZCISI” PARTİ DEVLETİNİN “BAŞFETVACISI”

Parti devletinin alimi (!) Hayrettin Karaman, referandumda ‘Evet’ demenin “Farz olanı tamamlayan ve ona yaklaştıran her fiil farzdır” kuralını oluşturan ‘çerçeveye’ dahil olduğunu söyleyerek “Evet” için oy istemiştir.

“Saray’ın fetvacısı” olarak bilinen ve “Referandumdan sonra ‘Hayır’cılara da yaşam hakkı tanınacak” diyecek kadar saçma yazılar da yazan Karaman, Başkanlık sistemini “halifeliğe” benzeterek Erdoğan'a halifelik fetvası vermişti. Parti devletinin muhafızlığına soyunan Karaman göre, “Evet” oyu verilmesi ‘farz’!  Peki, “hayır” oyu veren 24 milyon insan günah mı işledi? Dinden mi çıktı? 

Uzun bir dönem Gülenistlerin “Abant” toplantılarında başrolde olan Gülen’e methiyeler düzen “Başvaazcı” olarak bilinen son 4 yılda AKP'nin baş fetvacısı olarak kamuoyunun karşısına çıkan ve AKP'nin yolsuzluklarını “dinen aklayan fetvalar” veren Hayrettin Karaman daha öncede “yolsuzluğa ‘hırsızlık’ demek hırsızlık suçu değildir” diye yazılar yazmıştı. 

Karaman, anayasa hukukçusu değil, siyasetçi değil, sosyolog değil, ama bir sistem değişikliğini neredeyse “iman – küfür” noktasına getirmiştir. Parti devletinin müftüsü Karaman gibi muktedirlerin, siyasal iktidarın kontrolüne girmiş, dini siyasete alet eden birçok din istismarcısı “Evet oyu farzdır” diye fetvalar verdiler. “Evet oyu vermezseniz cehenneme gidersiniz, ahiretinizi kaybedersiniz, bu bir iman meselesidir iman ile küfür mücadelesidir, Erdoğan için oy vermezseniz dinin farzını yerine getirmemiş oluyorsunuz.” dediler.

Pek çok camide AKP militanı gibi hareket eden imamlar  ”EVET” için çalıştılar. “Evet, oyunuzu Allah için verin” diyecek kadar ileri gittiler.  Adeta referandumu bir inanç meselesi halinde takdim ettiler.

 Gerçek alimler, din adamları zulme rıza göstermez, zalimlere boyun eğmez, güç odaklarına, muktedirlere hizmet etmez. Bankacı ilahiyatçı, İslam hukuku Profesörü Karaman vb.  İslam’ı bir ideoloji gibi görüp din istismarcısı AKP’ye açık  destek vermişlerdir. İslam ideoloji değil, hayat nizamıdır.

AKP burjuvazisinin has adamı Karaman, İslami değerlere ve kavramlara zarar vermeye devam ediyor. Kutuplaşmalar gerginlikler olması durumunda din adamlarının, toplumu yatıştırmak gibi görevleri vardır. Ama ne yazık ki özellikle Hayrettin Karaman gibi parti devletinin fetvacıları, AKP militanı gibi hareket ettiler.
Referandum bir “imani” mesele değildir. İman – küfür kavgası değildir. Ancak AKP iktidarı ve yandaşları bilerek, bilinçli olarak halk oylamasını “iman” meselesi haline getirdiler. “Hayır” verenleri “terörist” ilan ettiler. Çok tehlikeli ve Dinen de büyük yanlışlar yaptılar.

Parti devletini savunan Saray soytarıları, sözde din adamları, “Evet diyen de ‘Hayır’ diyen de bizimdir” demediler. “Hayır” diyen milyonları “vatan hainliği” ile suçladılar.

Bütün bu olumsuzluklara “Evet farzdır” fetvasına rağmen aziz milletimiz sağduyulu davranmış, din istismarcılarına Saray fetvacılarına itibar etmemiştir. Saray’a ve AKP iktidarına toplumu germeyin, kutuplaştırmayın mesajı vermiştir.

'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi, yoksa dinden mi çıktı?

ERDOĞANİZM ÇIKMAZ SOKAKTIR

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan algı operasyonlarına devam ediyor. Saray'da yandaşlarına yaptığı konuşmada “Seçimlere gölge düşürme yarışına girmeyin. Artık sür eşeği Niğde'ye. Bizim sözümüz bu.” diyerek ötekileştirici ve ayrıştırıcı bir dil kullanmaya devam ediyor. Kutuplaşma derinleştirilmemeli. Bu seçimde ‘kutuplaştırıcı’ ve ‘ötekileştirici’ üslup kaybetmiştir.

Yüzde 67 ile 1961 Anayasası ve yüzde 92 ile 1982 Anayasası toplumsal mutabakat sağlayamadı. Anayasa tartışması hiç bitmedi. Şimdi Erdoğan yüzde 51 ile mi konsensüs sağlayacağını sanıyor?

Anayasalar toplum sözleşmesidir. Toplum sözleşmeleri nitelikli çoğunlukla olur. Erdoğan’ın dayattığı otoriter sisteme iki kişiden biri hayır demiştir. Toplumun yarısının kabul etmediği bir değişiklik toplum sözleşmesi değildir.

Güç zehirlenmesi yaşayan Erdoğan’ın, “aldanma” ve “aldatılma” sorunu var. Yarınlarda, Erdoğan ve tayfası “Başkanlık sistemi  yanlıştı”,“bize tuzak kurdular” derse şaşırmamak lazım

Bu ülkede iki kişiden biri Erdoğan'a "Hayır" demiştir. Otoriterizme, tek adam keyfiliğine, hukuksuzluğa, adaletsizliğe karşı olanlar “hayır” demiştir.

“Hayır” oyunun bu denli yüksek çıkması, bu ülke için büyük bir umuttur. 24 milyon hayır oyu demokrasi, adalet, özgürlük ve hukukun üstünlüğü için verilmiştir. 

Yasalara aykırılıklar o noktada da bitmedi: Kesin sonuçlar açıklanmadan, YSK Başkanı, Başbakan ve Cumhurbaşkanı “Evet” oylarının kazandığını belirttiler. Ve daha sandıklar kapanmadan ve pek çok usulsüzlük tespit edilmişken, Erdoğan tebrik telefonları etti.

'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi, yoksa dinden mi çıktı?

ÜSKÜDAR ÇÖKÜŞÜN BAŞLANGICIDIR

Cumhurbaşkanı Erdoğan, referandum sonucunu CNN International'a değerlendirirken  “1 – 0 ya da 5 – 0 kazanmışsın bir önemi yok, önemli olan maçı kazanmaktır!” diyor.  "Atı alan Üsküdar'ı geçti" veya "1-0 ya da 5-0 da aynıdır" gibi söylemler nefsinin esiri olmuş egosu yüksek olan ve güç zehirlenmesi yaşayanların söylemidir.

Parti devletinin başı Erdoğan ülkenin kaderiyle ilgili konuda  “maç skorunu” bırakıp; ülkenin nasıl bir karanlığa sürüklendiğine kafa yormalıdır.

71 yıl sonra hileli bir sonuca “galibiyet” diye seviniyorlar.  Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, parlamenter sistemi bitiren referandumla ilgili olarak “Boşuna uğraşmayın. Atı alan Üsküdar’ı geçti, haberiniz yok" diyerek ötekileştirici, kutuplaştırıcı söylemini devam ettirmiştir.

“Atı alan Üsküdar’ı geçti” diyorsun ama Üsküdar'ı 10 puan vererek kaybediyorsun. At üstünde pek de marifetli olmadığını bildiğimiz Erdoğan bu hızla aynı akıbeti bir kez daha yaşamaktan kurtulamayacaktır!

Unutmayalım, atı alana Üsküdar’ın ötesine gitmesine izin vermemeye kararlı bir yüzde elli de bu ülkede artık mevcuttur.

Erdoğan’ın söylediklerine şaşırdık mı? Hayır. Ülkenin yarısına yakını Erdoğan’a hadi oradan!.. HAYIR! diyor.

NEOHARİCİ SAPIK ZİHNİYET GİBİ HAREKET EDENLER VAR

İngiliz destekli, Suud kökenli, neoharici sapık akımlar nasıl kendileri gibi düşünmeyenleri “tekfir” ediyorsa AKP zihniyeti de, kendileri gibi düşünmeyenleri aynı sapık harici örgütler gibi “din” dışı ilan ediyor ve onları düşman görüyor.

Hiçbir kişi ya da kurum İslam’ı temsil etme iddiasında bulunamaz. İzlemiş olduğu yol ve yöntemlerle İslam’a ve Müslümanlara zarar veren gaddarlıkta, kıyıcılıkta, vahşette zalimlikte son dönemin en popüler örgütü tartışmasız harici zihniyete sahip IŞİD gibi herkese iman dersi vermeye kalkanların IŞİD’ın söyleminden ne farkı kalıyor?

Haricilerin çıktıkları döneme bakarsanız, Kur’an ayetlerini hastalıklı bir şekilde anlayarak sapıklığa düştüklerini açıkça göreceksinizdir.

Bunlar Hariciler (Bugünkü IŞİD). Bunlar ilim beldesinin kapısı Hazreti Ali'yi (r.a) “kâfir oldu” diye öldüren zihniyettir. Haricilerin çirkin vasıflarından biri de, Müslümanlara saldırmalarıdır.

IŞİD’ın kullandığı yol ve yöntemler Haricileri akla getiriyor. Bu Harici örgütün en sapkın fikri, kendi düşüncesini kabul etmeyen herkesi düşman kabul etmesidir. Tekfirci ve sapkın IŞİD kendi düşüncesini kabul etmeyen herkesi düşman kabul etmektedir. Çoğu ruh hastası olan bu cinayet şebekesi sadece tekfir etmekle kalmıyor, tekfir ettiklerini tekfir etmeyenleri de tekfir ediyor…

IŞİD, bizim Ehl – i Sünnet vel Cemaat anlayışımızın tamamen dışında bir düşünce yapısında. Ehli Sünnetin, “Ehl – i Kıble tekfir edilemez” ölçüsüne mukabil bu sapkın grup kendisi dışındaki tüm İslami yapıların neredeyse tamamını tekfir etti.

 

 

 

 

 

'Alperen' bombaladı: 'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi dinden mi çıktı?
'Alperen' bombaladı: 'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi dinden mi çıktı?
'Alperen' bombaladı: 'Hayır' diyen 24 milyon kişi terörist mi dinden mi çıktı?

Bakmadan Geçme